Amos Günleri
Herkese iyi günler.
Benim bir dostum var. Oldukça kalender birisi. Desteğini , elini hep üzerimde hissettiğim bir dost. Hem yaptığı işi, hemde kendisini daha önce tanıtmıştım, sizlere. Evet, TMS firması ortaklarından Emre Yüksel’den bahsediyorum.
Geçenlerde telefonum çaldı. Telefonun ucundaki Emre’nin kardeşi Eren. Eren hafta sonu münasebeti ile Marmaris’e gelecekmiş. Bende ufak bir kaçamak program hazırladım kendisine. Eren ile Cumartesi öğle saatlerinde buluştuk. Buluşur, buluşmaz palamar çözdük. Körfez içerisinde onbeş, yirmi knot arasında, zaman zaman stabil, zaman zaman ise sağnaklı esen güzel bir rüzgar hakim idi. Eren geçen sene de gelmiş idi. Ancak yelken yapamamıştık. Hafta sonu sert karayel ihbarı var idi. Rüzgarların fırtınamsı eseceğini tahmin ettiğim için, birinci camadan ile bastık yelkeni. Cenovayı da flok yapınca oldukça keyifli bir yelken yaptık.
Daha önce yelkenli bir yat kullanmayan Eren, ilk başlarda biraz sıkıntı yaşasa da, yelken dinamiklerini bildiği için çok hızlı reaksiyon gösterdi. Öncelikle İçmeler mevkine kadar orsa, daha sonra da Amos mevkine kadar geniş apaz ile dümen tuttu. Ben de bu esnada yelken trimlerini yaptım. Amos koyuna geldiğimizde içerisinde Emre’nin de bulunduğu bir arkadaşımızın teknesinin yanına demir atarak, kıçtan çıma tuttuk. Bu esnada, rüzgar şiddetini iyice arttırmış idi. Çıma faaliyetlerine Emre’de dahil olunca, sorunsuz bir şekilde yerimize yerleştik.
Marlin Yatçılık’ın sahibi Erden ve ailesi ile birlikte bir gece önce gelmişler, buraya. Biz de baskın yapmış olduk. İki tekne arasında ziyaret ve iade-i ziyaretleri gerçekleştirdik. Emre’nin sevgili eşi Sibel yüzerek geldi tekneye. Ona bir latte hazırladım. Sohbet ettik. Bu esnada Eren ise, yan teknede abisi ile birlikte sohbetteydi. Bilahare ufak deniz kızımız Cemre beliriverdi, dinlencede. Onu da güverteye aldık. Bir tane bileklik ile şişme deniz topu verdim. Çok sevindi. Erden'in eşi sevgili Burçin'in hazırladığı ton balıklı sandöviçler ise çok güzel bir "hoş geldiniz" ikramı oluverdi.
İlerleyen saatlerde Sibel ile Cemre yerlerini iki kardeşe bıraktı. Evet, Emre ile Eren havuzlukta derin bir uykuya daldılar. Dedim ya hava sert. Fırtınamsı ve karıştırarak esen rüzgar sayesinde koy içerisine giren soluganlar tekneyi adeta beşik gibi sallıyor idi. Geceyi koyda geçirmeye karar verince, Eren ile çımaların yerini değiştirerek daha emniyetli bir konum belirledik.
Eren, Karides almış. Güzel bir sos hazırlayarak; Barilla ile taçlandırdım, karidesleri. Eren’in açlıktan gözü dönmüş olacak ki, akşam yemeğini bile beklemeden iki tabak indiriverdi mideye. Akşam yemeği münasebeti ile yan teknede mangal yakılacağı ve davetli olduğumuzu da söylememize gerek yok herhalde. Hatta; Emre ile Cemre bota atlayarak yan koydaki iskele restorandan ilave et ve salata almışlar. Tabi biz yemeği yemiş bulunduk. Eren’den kurtardığım makarnayı yan tekneye gönderdik. Akşam yemeği sonrasında ise, Erden’in teknesi Çamçak’ta buluştuk.
Çamçak çok güzel bir tekne. Erden, -kısaca- teknenin hikayesini anlattı. Aslında; 150 kişilik açık deniz kurtarma botu imiş projesinde. Tabi, Erden bu. Tekne üst yapısını tamamı ile kendi kullanımına uygun olarak tasarlamış. Oldukça denizci bir tekne olduğu ise ilk bakışta göze çarpıyor. Tekne imkan kabiliyetleri ise oldukça yüksek. Jeneratör, güneş enerji panelleri ve su yapıcı ile deniz üzerindeki konfor oldukça artmış. Teknenin makina dairesinde eğilmek sureti ile rahatlıkla dolaşabiliyorsunuz.
Geceyi; Mars, Venüs’ü arayarak ve denize girerek geçirdik. Erden’in ufaklık ile Cemre bolca balık avladılar. Teknenin altındaki ledler yanınca, gümüş balıkları beliriveriyor. Çocuklar da file ile kolaylıkla tutuyorlardı. Tabi tuttukları balıkları süratle denize bıraktıklarını da ifade etmeliyim.
İlerleyen saatlerde teknenin tüm ışıklarını söndürerek yakamozları izlemeye başladık. Sibel hariç herkes denize girdi. Denize giren herkes medyum keto gibi hareketler yapıyor, bu sayede daha fazla yakamoz üretmeye çalışıyordu. Görüntülemek gerçekten zor. Denedik, ancak başarılı olamadık. Yaşamanız gerek.
Gecenin sonlarına doğru, müsade isteyerek tekneden ayrıldım. Yüzerek kendi tekneme çıktım. Bilahare, Emre, Eren ve Cemre de bot ile avdet etti. Geceyi bizim teknede geçirdiler. Rüzgar, sabaha kadar esti, durdu. Alargada veya kıçtan çıma tuttuğum gecelerde genellikle uyuyamam. Yine zor bir gece oldu benim için. Sabah ezanı sonrası uyuya kalmışım.
Sabahleyin mis gibi kokular ile uyandık. Erden’in eşi, Burçin yine boş durmamış. Kahvaltıyı hazırlamış ve bizi çağırıyor. Emre ile Cemre kahvaltı için tekneden ayrıldı. Biz de nazik davetlerine teşekkür ederek, katılamayacağımızı ifade ettik. Takriben yarım saat içerisinde çımalarımızı sökerek, geceyi birlikte geçirdiğimiz Çamçak’tan ayrıldık.
Körfez içerisi uçuruyordu. Sürekli kafadan gelen rüzgar, yelken yapmamıza izin vermiyordu. Körfez içerisine girdiğimizde Monte beach önünde demir attık. Kahvaltımızı burada yaptık. 15 Temmuz destanı münasebeti ile yerimizden kaldırdılar. Nasıl bir destan ise? Ben de koca bir utanç abidesi olarak saklı.
Bilahare demir alarak farklı bir mevkiye ilerledik. Bu esnada, Korkut isimli bir arkadaşımı aradım. Korkut; Marmaris’te butik bir otel işletiyor. Aynı zamanda teknesi de var. Ponton komşumuz. Dedim, “Korkut yetiş. Sigaram bitti.” Korkut üşenmez. Abi, “Neredesin?” dedi. Dedim,”Orkide Otel’in önüne demir atıyorum.” Takriben on dakika sonra amfibik bir harekata imza atarak avdet etti tekneye. Sigara ve telefonu bir poşete koymuş, sırtüstü yüzerek geldi. Eren ile tanıştırdım. Kestik kavunu, açtık milli içkimizi.
Rüzgar bitmiyor idi. Bir de şu 15 Temmuz’cular. Tüm su sporlarını ayağa kaldırmışlar. Denizin üzeri adeta cehennem. Jet ski kullanan iki turist neredeyse çarpıyordu, bize. Burada da da ikaz ettiler. Biz de tekrar demir alarak daha sakin bir mevkiye intikal ettik. Dedik ya milli içki bu. Sohbet’te güzel olunca, bayağı denize girmek zorunda bıraktı, bizi.
Buzlar tükenince aldık demiri. Doğru marinaya. Saat 18:00 da marinaya yanaştık. Tekneyi bağladık. Pineapple’ın efsane balık çorbasını içerken, Hırvat maçını da izleme şansımız oldu. Ben çulsuzum zaten. Korkut‘ta para yok. Restorana girmek için bile Feride’nin tişortunu giymişti. Yakışmadı da değil, hani.. Çorbaları Eren ısmarladı. Bu vesile ile her ikisine de çok teşekkür ederim. Benim sırtım yere gelmez, dostlar.
Saygı ve sevgiler..
Bình luận