Dört Gün Daha Kaybolduk
Günlerden öteki bir gün. Günleri artık karıştırıyorum, kusuruma bakmayın. Saat kullanmayalı da, neredeyse iki buçuk yıl oldu.
Misafirlerimiz Ankara'dan. İki aile. Toplam beş kişi. Müteahit abimiz Cengiz ve sevgili eşi Mehtap ile namıdeğer Cx (Ozan Evren) ile eşi Mukaddes ve çocukları Ece. Tabi biz de az değiliz. Eşim ve Pamir ile birlikte oluverdik sekiz kişi. Korkmayın, kamaralarımız yeterli. Cengiz ve Mehtap güverteyi tercih edince, boş kamara bile kaldı.
Efenim; Cennet Marina'da buluştuk. Tabi ben yokum. Dalaman Hava Limanında önceki misafirlerimizi uğurluyordum. Uğurlama işi bitip, Cennet marinaya döndüğümde, ekip tekneye yerleşmiş hatta yemek masasına oturmuş idi. Hazır masaya gelmek, gerçekten çok keyifli oluyor. Eşim tekneyi temizlemiş, hazırlamış, misafirleri karşılamış, Pamir de depoları doldurmuş, tekneyi yıkamış. Daha ne isteyeyim?
Neyse gelelim yemeğe; ahtapot'undan kalamarına, jumbo karidesinden, lagos'una mükemmel bir sofra. Bir ara bota atlayarak Palmiye restoranın iskelesine yanaştım. Dimple ekibi ile buluştum. Adaşım Kaan ağabey, güzel bir film arşivi verdi. Cennet Marinaya dönerken; Pamir, uyanmış botum nerede diye sormuş. Botu görünce rahat rahat uyudu. Gece saat bire kadar sofradan kalkamadık. Hesap gelince Ozan biraz ayıldı. Sonra yine bayılttık. Sıkıntı yok.
Sabahleyin iskeleden ayrıldık. Botun benzini kalmamış. Martı marina önlerinde driftte beklerken, Pamir beş litre benzin kaptı, geldi. Ondan izin almadan botu kimse kullanamıyor.
Kuzeyli bir yelken havası var. On beş net, sağnaklar ile yirmilere çıkıyor. Yelken yapmadan İnbükü koyuna intikal ettim. Yaklaşık yirmi metreye demir bırakarak sahilden çıma tuttuk. Kahvaltımızı hazırladık ve bolca yüzdük.
Öğleden sonra hava güney batıya dönünce, Selimiye sığ limana doğru dümen tuttuk. Sığ limana geldiğimizde, koya girişte, iskele tarafta çıma tuttuk. Pamir, bot marifeti ile ikinci çımayı da alınca, bosayı vurduk. Ekip, kristal bir suda yüzmeye başladı. Biz de akşam yemeği hazırlıklarına başladık. Evren ile Mukaddes, Pamir ile birlikte, sahile intikal ederek, çöpten kurtulmamızı sağladılar. Soframızı hazırladık. Biminiyi açtık. Hava kaldı. Yemeğimizi yedik. Bastık jeneratöre, yaptık latte'mizi. Dedik ya, bohem bir hayat bizimkisi.
Yemekten sonra; Cengiz ebedi istirahatgâhına yöneldi. Onu, peşinden, Mehtap izledi. Takriben saat on bir sularında, günün yorgunluğu da dikkate alındığında, herkes kamarasına çekildi.
Ertesi gün; kahvaltı yapmadan çıma söktük. Hedefimiz Dirsek koyu. İntikal esnasında mola vererek yüzmeyi de ihmal etmedik. Dirsek koyunda çıma tutarak, kahvaltımızı yaptık. Ekip, burayı çok sevdi. Lakin, gece için Sailor's Paradise'da (Koca Bahçe) rezervasyonumuz vardı. Akşam üstü saat yedi sularında çıma sökerek Kocabahçe koyuna intikal ettik. İskeleye yanaşarak, çöpten kurtulduk. Su ikmalimizi de burada tamamladık. Tarık sağ olsun. Tarık ile tanışmak isterseniz, buyrun gelin. Sıkıntı yok. Masamıza yerleştik. Ozan paraları Leyla'ya değil, Levreğe bastı. İlerleyen saatlerde, tekneden gitarı getirdim. Henüz bir kaç parça çalmıştık, klarnet sesi galip geldi. Bir de baktım, Halil. Halil kim mi? Sailor's Paradise'ın aşçısı. Yan masada döktürüyor. Baktık olacak gibi değil. Gücümüzü birleştirdik. İskeleye yanaşan teknelerden birinin kaptanı da darbuka ile gelince pes dedim. Çok keyifli bir geceydi.
Ertesi gün iskeleden ayrılarak, Bencik koyuna intikal ettik. Koy girişinde iskele tarafta olan ilk bük dolu idi. İki yelkenli aborda olmuş, aldıkları açmazlarla da bük'ü komple kendilerine tahsis etmişlerdi. Yaklaşarak, niyetlerini sorduk. Kalacağız dediler. Biz de farklı bir mevki de, çıma tuttuk. Ekip, burayı fazla sevmedi. Dirsek bükündeki kristal suyu bulamadılar, pek tabi. Demek ki, neymiş? Önce Bencik koyuna getireceksin, ekibi. Sonra Dirsek koyuna. Aslında su güzel. Tabiat harika. Azmaklar nedeni ile elbette kristal değil. Çam ağaçlarının yeşili ile bütünleşmiş tertemiz bir deniz. Neyse, biz çıma sökerek, genel istek üzerine, tekrar Dirsek koyuna dümen tuttuk. Bencik'ten çıkarken bizim işgüzarların çıma söktüğünü gördüm. Kalacağız dedikleri buymuş. Kendilerine iyi dilek ve temennilerde bulunduktan sonra, Bencik'ten ayrıldık.
Dirsek koyuna gitmeden önce, D-Maris otelinin bulunduğu koya uğrayacaktım. İntikal esnasında, baş üstüne selfie maksatlı giden Ozan, talihsiz bir kaza geçirdi. Cengiz ve Mehtap çiftine tahsisli kamaranın heçi, açık kalmış. Ozan'da içine düşünce selfie kubanı oldu. Bu talihsiz olay; sans eseri bir kaç morluk ve çizik ile atlatıldı. Lakin, iphone'umu bul uygulaması bir türlü reaksiyon göstermedi. Bu uygulamanın su altında kalan iphone'lar için bir şey ifade etmediğini test ve tecrübe ettikten sonra, Dirsek koyuna intikale devam ettik. Bu vesile ile Ozan arkadaşımıza tekrar geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.
Efenim, vardık Dirsek koyuna. Ekip, yine şenlendi. Tuttuk çımamızı, atladık suya. Hazırladık soframızı baktık keyfimize. Ertesi sabah, kahvaltıdan önce çıma sökerek Selimiye'ye dümen tuttuk. Yumurta, sigara gibi temel gıda ve ihtiyaçlarımız tükendiği için alışveriş yapmamız lazımdı. Selimiye'de Belediye Marina yakınlarında bir mevkiye demirledim. Ozan ile birlikte, Migros'a intikal ettik. Çöpten kurtulduk. Alışveriş sonrası; tekneye döndüğümüzde, kahvaltı hazırdı. Kahvaltı sonrası; çocuklar, Mehtap refakatinde Selimiye'ye gittiler. Bolca gezen ekip, bizlere de dondurma getirmeyi ihmal etmedi. Bir sürü incik, boncuk da almışlar. Pamir'e de bir tasma almışlar. Mehtap hanıma bu ince davranışı için tekrar teşekkür ediyoruz. Lakin, Pamir'in gözü doymamış olacak ki, tekneden para alarak, tekrar Selimiye'ye gitti. Geldiğinde bir kaç bileklik almıştı.
Selimiye'de işimiz bittikten sonra demir aldık. Tam bir yelken havası vardı. Rüzgar, yaklaşık on beş knot ile, Selimiye koyunu dolduruyor idi. Süratle ana yelkeni bastık. Peşinden de cenovayı açtık. Üç tramola ile Selimiye koyundan çıktık. Bir kavança ile de Orhaniye rotasına girdik. Bu tramola ve kavança olayı nedir derseniz? Gelince anlatırım, size. Burada olmaz.
Orhaniye'ye yaklaşırken önce cenovayı kapattık. Koy girişinde rüzgar üzerine dönerek ana yelkeni mayna ettik. Demir bağını çözerek, Martı marina karşısında bulunan bir mevkiye kıçtan çıma tuttuk. Zincire biraz daha kaloma vererek, teknenin gölgeden istifade etmesini sağladım. Bu sayede, güneş görmeyen bir bahçemiz de oldu. Ekip, suya atladı. Son kavun ve likitleri de burada tükettik. Bolca yüzdük. Hatta hâlay bile çektik. Jeanneau, Jeanneau olalı böyle halay görmemiştir.
Akşam üstü, hava kararırken çıma sökerek, Cennet Marinaya intikal ettik. İskeleye bağladığımızda hava kararmış idi. Bu akşam daha mütevazi bir yemek yedik. Dolabı karıştırınca biraz daha likit buldum. Bu sayede Ozan'ın da yüzü güldü. Gece gitarımızı çıkardık. Ece çok güzel şarkılar çaldı ve söyledi. Yemek sonrası, eşim ile Pamir ekipten ayrılarak Marmaris'e döndü. Gece saat bir gibi tekneye geçtik. Bu yaz, ilk defa kamarada yattım. Genelde güverte üzerinde uyuduğum için yerimi yadırgadığımı söyleyebilirim. Sabah kalktığımda boynum tutulmuş, sağ bademcik sinyal veriyordu. Tabi; sağ bademciğin kamara ile ilgisi yok.
Sabahleyin; kahvaltıdan sonra, bu güzel ekipten ayrıldık. Şimdi bekliyoruz. Neyi mi? Elbette, yeni maceralara yelken açmayı. Bu arada -aşağıda- bir kaç fotoğraf eklemeyi de ihmal etmedim. Ne yapıyoruz? Elbette; beğenip, paylaşıyoruz.
Hadi dağılın..